Arka kapak yazısı
Bir Kadının Yaşamından 24 Saat, Monte Carlo’da bir gece, intiharın eşiğindeki başarısız bir diplomatla karşılaşan kadının toplamdaki bir gününü anlatır. Ancak söz konusu zaman aralığı, kadının hayatının en heyecanlı ama sonu hayal kırıklığı ile biten en korkunç günüdür.
Özgürlüğünü ilan ederek tutkularının peşinden giden bu kadının hikâyesi, 1920'li yılların sonlarında Avrupa’nın ‘aristokrat’ tabakasının ikiyüzlü ahlak anlayışına yönelik eleştirel tavrıyla da dikkat çeker.
Zweig, olağanüstü gözlem yeteneği ve güçlü cümleleri ile bir kadının kalbinin derinliklerine inerek, aşk ve tutku kavramlarını yeniden sorgulatıyor.
Yazar adı : Stefan Zweig
Çevirmen : Mahmure Kahraman
Yayın tarihi : 10.24.2017
Sayfa sayısı : 93
Okuduğum kitaplar arasında hem bu kadar kısa hem bu kadar yoğun başka bir kitap hatırlamıyorum desem yeridir. Yazar, kitapta, ''az ve öz'' denilen şeyi uygulamış. Her ne kadar basit bir roman gibi görünse de, Zweig, kahramanların psikolojik derinliklerini anlatarak okuyucuyu etkilemeyi mükemmel şekilde başarmış bana göre. Ayrıca kahramanlar çok iyi betimlendiği için kendinizi ister istemez kahramanın yerine koyuyorsunuz.
Bir kişinin beklenmedik bir davranış sergileyince insanlar tarafından hemen ön yargıyla bakılmaması gerektiğini, bir yerde yanlış bir olay olmuşsa her zaman kendi gözümüzden değil, olayı yaşayanın da gözünden bakmamız gerektiğini gösteriyor aslında kitap. İnsanlar kimi zaman olayı, yanlış gördükleri için değil, kendilerinin o kişi gibi içinden geldiği gibi davranabilme cesaretini gösteremedikleri ve kendi sıkıcı hayatları içinde esir kaldıkları için eleştirirler. Yani bir anlamda kıskançlıktır onların yaptıkları. Yazarın kitapta anlatmak istediğiyse, bir kadının yaşamının 24 saat içinde yani bir anda ne kadar çok değişebileceğidir.
Kitabın konusuna gelecek olursak, geçmişinde tecrübeler kazanmış yaşlı bir kadının, herkesten farklı düşünen biriyle konuşmak istemesiyle başlıyor olaylar. Yaşadığı olayları aktaran yaşlı kadının adı kitapta Mrs. C. olarak geçiyor. Mrs. C., 42 yaşında kocasını kaybettikten sonra kendini gezmeye, kumara verir. Bir gün yine kumar masasında otururken genç bir adamın elleri dikkatini çeker ve adamı akşam boyunca izlemeye başlar. Oyun anında hırsa kapılan adamsa gözü kumardan başka bir şey görmüyordur. Oyun sonunda adam kaybeder ve bir anda yıkılmış, perişan bir halde salondan çıkar. Bunu gören Mrs. C., adamı takip etmeye karar verir. Mrs. C., cesaretini toplayıp adamla tanışmaya karar verir ancak genç adam Mrs C.'yi para toplamaya çalışan çıkarcı kadınlardan sanar. Mrs. C. adamın itirazlarına aldırmadan onu ucuz bir otele yerleştirir. Ertesi sabah Mrs C. uyandığında kendini büyük bir suçlu gibi hisseder ve otelden bir an önce çıkmak ister. Ancak o sırada genç adam uyanır ve kendini düne göre daha iyi hissettiğini söyler ve teşekkür eder. Mrs C. ise çıkmasını gerektiğini ve öğleyin buluşacaklarını söyleyip otelden çıkar. Öğleyin buluştuklarında akşama kadar birlikte vakit geçirdikten sonra Mrs C. genç adama yardım etmek istediği için ona evine geri dönebilmesi için bir miktar para verir ve ondan bir daha kumar oynamayacağına dair söz alır. Mrs C. kuzenleriyle buluşacağı için ayrılmak zorunda kalırlar ancak Mrs C.'nin aklı sürekli genç adamdadır. Mrs C., aklına aniden gelen bir fikirle her şeyini bırakıp genç adamla birlikte şehirden gitmeye kara verir ve aceleyle otele gidip eşyalarını toplar ancak tam çıkacakken otele kuzeni gelir ve Mrs C.'yi oyalar. O nedenle Mrs C. treni son anda kaçırır ve genç adamdan ayrıldığı için üzülür fakat Mrs C. kumarhaneye gidince şaşırtıcı şekilde genç adamı orada kumar oynarken görür. Bir süre izledikten sonra yanına gider ve onunla konuşmayı dener ancak genç adam oyuna öyle bir dalmıştır ki kadını duymaz bile. En sonunda kadının konuşmalarından sıkılan genç adam bir anda kadına bağırır ve Mrs C. neye uğradığını bilemez. Kadının o anda tek istediği şey gitmektir ve onu yapar. Kısa bir süre sonra Fransa'nın küçük bir kasabasına yerleşir ve orada hayatını sürdürmeye devam eder.
Bir kişinin beklenmedik bir davranış sergileyince insanlar tarafından hemen ön yargıyla bakılmaması gerektiğini, bir yerde yanlış bir olay olmuşsa her zaman kendi gözümüzden değil, olayı yaşayanın da gözünden bakmamız gerektiğini gösteriyor aslında kitap. İnsanlar kimi zaman olayı, yanlış gördükleri için değil, kendilerinin o kişi gibi içinden geldiği gibi davranabilme cesaretini gösteremedikleri ve kendi sıkıcı hayatları içinde esir kaldıkları için eleştirirler. Yani bir anlamda kıskançlıktır onların yaptıkları. Yazarın kitapta anlatmak istediğiyse, bir kadının yaşamının 24 saat içinde yani bir anda ne kadar çok değişebileceğidir.
Kitabın konusuna gelecek olursak, geçmişinde tecrübeler kazanmış yaşlı bir kadının, herkesten farklı düşünen biriyle konuşmak istemesiyle başlıyor olaylar. Yaşadığı olayları aktaran yaşlı kadının adı kitapta Mrs. C. olarak geçiyor. Mrs. C., 42 yaşında kocasını kaybettikten sonra kendini gezmeye, kumara verir. Bir gün yine kumar masasında otururken genç bir adamın elleri dikkatini çeker ve adamı akşam boyunca izlemeye başlar. Oyun anında hırsa kapılan adamsa gözü kumardan başka bir şey görmüyordur. Oyun sonunda adam kaybeder ve bir anda yıkılmış, perişan bir halde salondan çıkar. Bunu gören Mrs. C., adamı takip etmeye karar verir. Mrs. C., cesaretini toplayıp adamla tanışmaya karar verir ancak genç adam Mrs C.'yi para toplamaya çalışan çıkarcı kadınlardan sanar. Mrs. C. adamın itirazlarına aldırmadan onu ucuz bir otele yerleştirir. Ertesi sabah Mrs C. uyandığında kendini büyük bir suçlu gibi hisseder ve otelden bir an önce çıkmak ister. Ancak o sırada genç adam uyanır ve kendini düne göre daha iyi hissettiğini söyler ve teşekkür eder. Mrs C. ise çıkmasını gerektiğini ve öğleyin buluşacaklarını söyleyip otelden çıkar. Öğleyin buluştuklarında akşama kadar birlikte vakit geçirdikten sonra Mrs C. genç adama yardım etmek istediği için ona evine geri dönebilmesi için bir miktar para verir ve ondan bir daha kumar oynamayacağına dair söz alır. Mrs C. kuzenleriyle buluşacağı için ayrılmak zorunda kalırlar ancak Mrs C.'nin aklı sürekli genç adamdadır. Mrs C., aklına aniden gelen bir fikirle her şeyini bırakıp genç adamla birlikte şehirden gitmeye kara verir ve aceleyle otele gidip eşyalarını toplar ancak tam çıkacakken otele kuzeni gelir ve Mrs C.'yi oyalar. O nedenle Mrs C. treni son anda kaçırır ve genç adamdan ayrıldığı için üzülür fakat Mrs C. kumarhaneye gidince şaşırtıcı şekilde genç adamı orada kumar oynarken görür. Bir süre izledikten sonra yanına gider ve onunla konuşmayı dener ancak genç adam oyuna öyle bir dalmıştır ki kadını duymaz bile. En sonunda kadının konuşmalarından sıkılan genç adam bir anda kadına bağırır ve Mrs C. neye uğradığını bilemez. Kadının o anda tek istediği şey gitmektir ve onu yapar. Kısa bir süre sonra Fransa'nın küçük bir kasabasına yerleşir ve orada hayatını sürdürmeye devam eder.