28 Ekim 2017 Cumartesi

''Sol Ayağım'' kitabı değerlendirmesi

Arka kapak yazısı


Chiristy Brown doğuştan beyin felci kurbanıydı. Ancak bu talihsiz küçük bebek İrlanda 
edebiyatının devleri arasında yerini alacak bir yazarın muhteşem hayal gücüne ve duyarlı zekasına sahipti.

Bu,Chiristy Brownın kendi yaşam öyküsüdür.Brown,çocukluğunda okumayı,yazmayı,resim yapmayı ve nihayet daktilo kullanmayı öğrenmek için verdiği mücadeleyi ve bütün bunları sol ayağını kullanarak nasıl yaptığını anlatıyor.

Chiristy Brown'ın benzer bir biçimde kaleme aldığı Dream All The Days adlı eseri de çok satan kitaplar listesine girmeyi başarmıştır.

Sol Ayağım kitabı ; Chiristy Brown'ı Daniel Day-Levis'in canlandırdığı, çok başarılı bir filme konu edinilmiştir.


Yorumlar

BÜYÜLEYİCİ VE EĞLENCELİ... OKUYANA İLHAM VERİYOR.

IRISH TIMES

ERDEMLİ VE HİÇ BİR ŞEKİLDE YOZLAŞTIRILMAMIŞ BİR CESARET HİKAYESİ

SUNDAY TIMES

Yazar adı: Christy Brown


Çevirmen: Filiz Kahraman


Yayın tarihi: 25.08.2009


Sayfa sayısı: 190


Zorluklar karşısında yılmayan, tüm engellere karşın ne isterse başarabileceğini gösteren kişilerin hikayeleri her zaman derinden etkilemiştir beni. Kitabın yarısına geldiğimde,  aslında kitabı okumakta ne kadar geç kaldığımı anladım. Kitabın isimini her zaman duyardım ama bir türlü okuyamazdım nedense. Bu kadar güzel olacağını tahmin etmemiştim. Bir gün İzmir-Denizli otobüsünde bir kadının elinde gördüm kitabı ve ertesi gün gittim aldım hemen. Otobüste kitap okuyanlar her zaman dikkatimi çekmiştir nedense. (Ben de okuyorum o ayrı). Hem yılmayan, çocuğu engelli olsa dahi onu eğitmek için mücadele veren bir annenin, hem de kendini engelli olarak görmeyen, hatta doğduğundan beri sözde(!) engelsiz kişilerden dahi daha başarılı olan, her ne olursa hayata tutunan bir çocuğu anlatıyor bu kitap. Kitabın aynı zamanda filmi de varmış ancak maalesef hala izleyemedim. Filmleri kitaplardan daha az severim ama bu kitabın filmini merak etmiyor değilim açıkçası. Yazar, daha çok eğitimin önemini anlatmış. Hikayeyi yazarın kendisi yaşadığı için duygularını fazlasıyla açık ve mükemmel anlatmış ki kitabı okurken siz de yazarın yaşadığı duyguları tam olmasa da anlayabiliyorsunuz. Kitabın özelliği otobiyografi olsa da kitap daha çok kişisel gelişim kitaplarına benziyor. 

Kitabın konusuna gelecek olursak, Christy Brown doğuştan beyin felcidir ancak çok zekidir. Bir süre sonra annesi Christy'nin zeki ve diğer çocuklardan farklı olduğunu keşfediyor. Bir gün Christy bir anda sol ayağına tebeşir alır ve kağıdın üzerine bir şeyler çizer. Ona her zaman destek veren annesi bu hareketini görünce çok mutlu olur ve ona alfabeyi öğretmeye karar verir. Christy ilk A harfini yazabilir ve ilk yazdığı kelime ANNE olur.Kardeşleri oynamaya çıktıklarında Christy'i de yanlarına alırlar ve onu eski bir el arabasıyla gezdirirler. Bir süre sonra el arabası kırılır ve kardeşleri Christy'i artık yanlarına alamazlar. Christy bu duruma çok üzülür. Artık hiçbir zaman evden dışarı çıkmamaya başlar. Bir gün Christy yılbaşında evlerine hediye gelen boyaları görür ve sol ayağına boya alıp boyamaya yapmaya başlar. Christy artık kendini geliştirmiştir ve kendince profesyonel şekilde resimler yapmaya başlar ki o zamanlarda aşık olur ancak karşılık bulamayınca aşk acısını da yaşar. Christy'nin karşısına fizik tedavi imkanı çıkar ancak tedavi olabilmesi için sol ayağını kullanmaması gereklidir. Christy bunu kabul eder ve tedaviye başlar. Bir gün aklına bir fikir gelir. Kardeşi ödev yaparken zorlandığı için ona yardım edecektir. Christy söyler kardeşi yazar. Daha sonra bu yöntemle Christy hocasının yardımıyla ''Sol Ayağım'' olan kitabı yazmak ister. Ve yazar da. Kitabın sonunda ise Christy için bir gece düzenlenir ve Christy, kitabın yazdığı ilk bölümü ANNE yi seyirciler karşısında okur. 


Ben bir kitabı okumadan önce bana ne katacak, okuduktan sonra da bana ne kattı diye düşünürüm. Sol Ayağım beni gerçekten geliştirmiştir. İlk olarak empati duygumun gelişmesini sağlamış, sözde engelli olan kişilerin aslında neler başarabileceğini gerçek anlamda göstermiştir. 


15 Ekim 2017 Pazar

''Uçurtma Avcısı'' kitap değerlendirmesi

Arka kapak yazısı

Emir ve Hasan, Kabil'de monarşinin son yıllarında birlikte büyüyen iki çocuk... Aynı evde büyüyüp, aynı sütanneyi paylaşmalarına rağmen Emir'le Hasan'ın dünyaları arasında uçurumlar vardır: Emir, ünlü ve zengin bir işadamının, Hasan ise onun hizmetkârının oğludur. Üstelik Hasan, orada pek sevilmeyen bir etnik azınlığa, Hazaralara mensuptur.

Çocukların birbirleriyle kesişen yaşamları ve kaderleri, çevrelerindeki dünyanın trajedisini yansıtır. Sovyetler işgali sırasında Emir ve babası ülkeyi terk edip California'ya giderler. Emir böylece geçmişinden kaçtığını düşünür. Her şeye rağmen arkasında bıraktığı Hasan'ın hatırasından kopamaz.

Uçurtma Avcısı arkadaşlık, ihanet ve sadakatin bedeline ilişkin bir roman. Babalar ve oğullar, babaların oğullarına etkileri, sevgileri, fedakârlıkları ve yalanları... Daha önce hiçbir romanda anlatılmamış bir tarihin perde arkasını yansıtan Uçurtma Avcısı, zengin bir kültüre ve güzelliğe sahip toprakların yok edilişini aşama aşama gözler önüne seriyor.

Uçurtma Avcısı'nda anlatılan olağanüstü bir dostluk. Bir insanın diğerini ne kadar sevebileceğinin su gibi akıp giden öyküsü...

Yazar adı : Khaled Hosseini

Çevirmen : Püren Özgören

Yayın tarihi : 04.11.2017

Sayfa sayısı : 375

Okuduktan sonra, okumakta ne de geç kalmışım dediğim, şimdiye kadar okuduğum en güzel kitaplardan biriydi Uçurtma Avcısı. Afgan bir çocuğun gözünden hem yakın Afganistan tarihini okuyup, hem o zamandaki insanların nasıl zorluklar yaşadığını, acılarını, hüzünlerini kitabı okurken anlatan ile birlikte siz de yaşıyorsunuz. Yazar, olayı sade bir şekilde ve oldukça sürükleyici anlatmış. Kitap reklamı yaparken derler ya kitabı elinizden bırakamayacaksınız diye, bu kitabı okurken gerçekten elinizden bırakamıyorsunuz. Bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine aldığım bu kitabın, bir de filminin olduğunu duydum ve eve gider gitmez filmi izledim. Büyük ihtimalle önce kitap yazılmış ve film ona uyarlanarak çekilmiş. Evet film kitabın aynısıydı fakat her film-kitap ilişkisinde olduğu gibi filmde olaylar kitaptaki gibi tüm ayrıntısıyla anlatılmamış ve maalesef olayların büyük bir kısmı atlanmış. Filmi de olan kitapları okuduğum ve filmini izlediğim zaman çoğunlukla kitabı daha çok beğeniyorum. Neden diye soracak olursanız, kitapta kahramanları görmediğimiz için onları gözümüzde kendimiz canlandırıyoruz ve kahramanları istediğimiz şekle sokabiliyoruz. Ancak filmde maalesef öyle bir şansımız olmuyor. Kahramanlar önümüze hazır bir şekilde sunuluyor ve bize sadece onları izlemek kalıyor.

Afganistan halkının yaşadığı dramı mükemmel şekilde anlatan bu kitapta olaylar şöyle geçiyor. Kitabın ana kahramanları olan Emir ve Hasan çocukluktan beri arkadaşlardır ve aynı zamanda süt kardeşlerdir.  Emir’in babası Kabil’de saygın bir kişidir, Hasan’ın babası ise onun hizmetçisidir. Emir ve Hasan sürekli birlikte gezerler ve kimi zaman başlarını belaya sokarlar.  1970’lerde gerçekleşen Sovyet işgali nedeniyle Emir ile babası zorluklarla Amerika’ya giderler. Emir orada kendi düzenini kurar, babası Amerika’da vefat eder. Bir gün Emir aldığı bir telefonla Afganistan’a çağırılır ve Hasan’ın yardıma ihtiyacı olduğunu öğrenir. Afganistan ‘a gittiğinde ise Hasan’ın öldüğünü  ve onun yerine oğlunun orada olduğunu öğrenir.  Kitabın sonundaysa  babasının dostundan Emir için fazlasıyla önemli bir bilgi öğrenir.

Uçurtma Avcısı'nı zamanınızı ayırıp okumalısınız, hatta okutmalısınız çünkü kitabı beğenmemek gerçekten imkansız. :)













9 Ekim 2017 Pazartesi

''Günübirlik Hayatlar'' kitap değerlendirmesi

''Gerçek psikoterapi öyküleri''

Arka kapak yazısı

Roma İmparatoru ve filozof Marcus Aurelius, "Hepimizinki günübirlik hayatlar; hatırlayanın, hatırlanandan farkı yok," diye yazmış. İşte ünlü psikiyatr Irvin Yalom da bu sonsuz varoluşun küçük bir parçasını işgal eden günübirlik hayatları, yani bizi yazıyor…

Yalom yıllarca üzerinde çalıştığı bu kısa hikâyelerde hastalarının mücadelelerini konu ettiği kadar kendi sarsıntılarını da anlatıyor ve iki önemli sorunun üzerine gidiyor: Kısa da olsa nasıl anlamlı bir yaşam sürüp her günün tadına varabiliriz? Ve kaçınılmaz son olan ölüm gerçekten ne ifade ediyor?

Öfke sorunu yaşayan bir kadın, her istediğine sahip ancak bir türlü mutlu olmayı bilmeyen bir iş adamı, insanın bu dünyadaki konumu üzerine düşünen ve bir yandan da kendi acısıyla başa çıkmaya çalışan yeni mezun bir psikolog… Irvin Yalom'un gerçek psikoterapi seanslarından derlediği bu hikâyeler, zorlukları ve tatlı anlarıyla yaşamı bir bütün olarak kabullenmeyi öğretirken aynı sayfaya her baktığınızda farklı şeyler görebileceğiniz bir başucu kitabı olduğunu kanıtlıyor.

Yorumlar

"Hepimiz bu hayatta bizi anlayacak birilerine ihtiyaç duyuyoruz, ancak öncesinde farkına varmamız gereken birçok şey var. Günübirlik Hayatlar kendimizi, insanları ve dünyayı anlamamız için bize lekesiz bir ayna tutuyor."
-George Vaillant, Harvard Üniversitesi Psikiyatri Profesörü-

"Bu kitabı okumak, kendi zihninizi önünüze koyup sayfalarını çevirmek gibi… En derinlerde sakladığımız soruları öyle delici bir güçle bulup çıkarıyor ki!" 
-Steven Pinker, Psikolog ve Yazar-

"İnsan olmanın ne anlama geldiği sorusuna ışık tutan, maddi ve manevi güçlüklerle dolu bu yolda bize ihtiyaç duyduğumuz yardım elini uzatan hikâyeler…" 
-Daniel Menaker, Yazar-

"Bilge bir terapistin kaleminden çıkan dokunaklı ve hepimizi ilgilendiren gerçek deneyimler… Irvin Yalom'dan öğrenecek çok şey var."
- Abraham Verghese, Tıp Doktoru-

"Irvin Yalom'a hayran olmamak elde değil. İnsanlığın kederini ve neşesini usta bir romancı gibi işlerken hayatlarımızdaki küçük detayların önemini fark etmemizi sağlıyor."
-Jay Parini, Yazar ve Akademisyen-

Yazar adı : Irwin D. Yalom

Çevirmen : Elif Okan Gezmiş

Yayın tarihi : 03.15.2016

Sayfa sayısı : 208

Marcus Aurelius'un ''Hepimizinki günübirlik hayatlar; hatırlayanın hatırlanandan farkı yok.'' sözünden alıyor kitap başlığını. Ne yalan söyleyeyim bu sözden ben de çok etkilendim tabii üzerine biraz düşündükten sonra. Normalde bir kitabı bitirmem en fazla bir hafta sürerken, ikinci olarak bu kitabını okuduğum Irwin D. Yalom'un diğer kitabı Nietzche Ağladığında kitabını bitirmem aylar sürmüştü. Orada biraz daha fazla psikolojik terim kullanılmıştı belki de ondan. Günübirlik Hayatlat fazla kalın olmadığından hızlıca okurum diye tahmin etmiştim ancak bu kitap da aylarımı almasa da haftalarımı aldı. Bunda ise nedenini hala bilemiyorum. Lise yıllarımda psikoloji bölümünü çok istememin nedeni, Bir Psikiyatristin Gizli Defteri kitabını okumamdı. Şimdilerde çok hatırlamasam da yazar, birbirinden gerçek hayatta karşılaştığı birbirinden ilginç psikolojik vakaları anlatmış ve ben o hikayelere gerçekten hayran kalmıştım. Günübirlik Hayatlar'dan da böyle hikayeler beklediğim için açıkçası kitabı bitirince birazcık hayal kırıklığı yaşadım. 

Kitapta daha çok her psikiyatristin karşılaşabileceği durumlar anlatılmış. Bir hikayesinden örnek verecek olursam, psikiyatriste gelen ölmek üzere olan bir hasta, yaşamda anlam arayışına çıkıyor ve yazar hastayla aralarında geçen konuşmaları  özet geçerek anlatıyor. Sıkıcı mı diye soracak olursanız kitabın hiçbir yerinde sıkılmadım, bütün kitabı yavaş da olsa büyük bir ilgiyle okudum. Belki de psikolojiye karşı ilgili olmamdandır. Son olarak diyeceğim şu ki; kitabı okumazsanız çok büyük bir kayba uğramazsınız elbet amaa eğer ki benim gibi psikolojiye meraklıysanız ya da psikoloji okuyorsanız mutlaka okumalısınız derim :) Çünkü on gerçek psikoterapi hikayesinden oluşan bu kitapta psikolojiye dair sizi gerçekten bilgilendirecek yazılar var.



3 Ekim 2017 Salı

''Satranç'' kitabı değerlendirmesi


"İnsan olmanın, direnişin öyküsü…"

Arka Kapak Yazısı

New York’tan yola çıkıp Buenos Aires’e giden yolcu gemisindeki varlıklı bir işadamı, aynı gemide bulunan dünya satranç şampiyonunu bir oyuna davet eder. Şampiyon, bir amatör tarafından kendisine yapılan bu daveti küçümsese de, kendisiyle oynanacak her oyunun bir bedeli olduğunu ve bu bedeli ödeyen herkesi memnuniyetle yeneceğini söyleyerek kabul eder.

Satranç masasının çevresi meraklılarla dolmuştur. İşadamı bu satranç üstadının karşısında önceleri bocalar. Ama daha sonra meraklı kalabalığın arasından biri alçak bir sesle, yapması gereken doğru hamleleri ona fısıldamaya başlar.

Sesin sahibi, söylediğine göre yirmi yıldır satranç oynamamıştır. Ama kimsenin tanımadığı bu adam, her nasılsa bir satranç dehasıdır.



Yazar adı : Stefan Zweig

Yayın tarihi : 03.09.2017

Sayfa sayısı : 71

Aslında hakkında pek bir şey söylemeye gerek de olmayan bu kitabı herkesin okuması lazım. Kısa bir hikaye de olsa, farkında olmadan kişiye çok şey katıyor ve yazar hikayeyi akıcı bir şekilde dolu dolu anlatıyor. Kitabı bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine almıştım. Güzel olmasını bekliyordum ama kitap benim beklentimin de üstünde çıktı. Evet biraz abartı gibi duruyor ama bu, yazarın hayal gücünün ne kadar geniş olduğunu gösterir bana göre. Bir kişinin imkanları ne kadar sınırlı olursa olsun hiçbir şeyin imkansız olmadığını, insan hücre gibi bir odaya kapatılsa da gördüğü en küçük bir fırsatı değerlendirip, satrancı hayal gücüyle de olsa geliştirip, en iyi oynayacak şekle gelebilmesinin imkansız olmadığını anlatıyor 
bize.

Kitabın konusuna gelecek olursak, kitap, bir gün içinde sadece bir yatak, bir dolap, bir leğen bulunan odaya işlediği suçtan dolayı giren ismi kitapta Dr. B. olarak geçen bir adamın hikayesini anlatıyor. Dr. B. , içinde saat dahi olmayan odada artık zihninin tembelleştiğini fark ediyor ve çok sıkılıyor. Bir gün sorgu için gittiği yerden odasına kaçak olarak satranç kitabı getiriyor ve satrancı öğrenmeye başlıyor. Bir süre sonra uykusunda bile kendi kendine zihninde satranç oynadığını fark ediyor ve bu bir saplantı haline geliyor. Dr. B. , cezası bitip odadan çıktıktan sonra seyahat ettiği bir gemide öğrenir ki dünya satranç şampiyonu var. Ne yapıp edip sonunda dünya şampiyonu Czentovic ile maç yapabilir. Kazanan rakibinin bir sonraki hamlesini bildiği için Dr B. olur. İkinci maçta Dr. B. kriz geçirdiği için maç yarıda kalır. 


Eğer hala Satranç'ı okumadıysanız inanın çok şey kaçırıyorsunuz. İki gününüzü bile almayacak olan bu kitabı bence hemen alın ve okuyun. İnanın pişman olmayacaksınız. :)